Savaş, ruhumuzda sakladığımız güzellikleri yok edebilir mi?


Suriyeli sanatçı Tammam Azzam'ın Şam'da bir yıkıntıya yaptığı fotoshop (Fotoğraf buradan )
Suriyeli sanatçı Tammam Azzam'ın Şam'da yıkılmış duvarlar üzerine yapmış olduğu "Özgürlük" adlı bu fotoshop, internette gezinirken karşıma çıkıverince gözlerim doldu. Dünyanın bildiği bu en güzel öpücüğü, bir zamanların en güzel şehirlerinden biri olan Şam'da, savaş izlerine oldukça hakim bir yapının duvarında görmek başka nasıl etkiler normal bir insanı?

Etrafımız bu kadar çok ızdırapla çevrelenmişken, hayata her zamanki rutininde  devam etmek eminim birçoğumuzun canını acıtıyor. Televizyonda, internette acıya dair gördüklerimiz çoğaldıkça, sosyal medyada paylaşılan diğer gülen yüzlerden farkı olmayan bir görsellik gibi algılıyoruz paylaşılan bu kareleri. Bakıyoruz ve geçiyoruz... Adeta bir merhamet yorgunluğu yaşadığımız. Normal tepkiler veremiyoruz tüm bu tanıklıklarımıza.

Dünyanın birçok yerinde geçmişte olduğu gibi bugün de acı çeken, sevdiği insanları, yaşamı boyunca değer ve emek verdiği herşeyi bir anda kaybeden binlerce insan var. Kimi sessiz ve çaresiz bir kabulleniş içinde ama kimileri de Tammam Azzam gibi hala hayatta olduğunu biraz kendine, biraz da bu yaşananlara bakıp geçen bizlere anımsatmak için, yapabildiği en güzel şeyi yapıyor ve sanata tutunuyor.

Bence de zor zamanların en güzel ilacı sanat, edebiyat... Umutsuzluğa kapıldığım, yüzümün düştüğü her durumda elime aldığım bir Sait Faik, Sebahattin Ali, Yaşar Kemal kitabı vardır  mesela. Ya da film izlerim, konsere giderim... Yaraları sarmanın bundan daha güzel bir yolunu öğrenemedim ben daha. 😊

Bu fotoğraf başka çağrışımlar da yaptı bende. Gerçek olaylardan esinlenerek çekilmiş iki film oldu aklıma gelen. "Altınlı Kadın" ve "Hazine Avcıları".

Altınlı Kadın (Women in Gold)  2015 yılı yapımı. Helen Mirren oldukça başarıyla oynuyor  Maria Altmann rolünde,  Ryan Reynolds ise Avukat Randy Schonberg'e hayat vermiş... Maria Altmann, 2. Dünya savaşında Viyana'dan Amerika'ya kaçan bir Yahudi. Randy Schonberg'in büyükbabası da Viyanalı ünlü Yahudi besteci Arnold Schonberg. Maria'nın dostuymuş besteci.  Bu iki farklı insanı bir araya getiren ise işte bu ortak geçmiş oluyor.
 
Adele Bloch Bauer'in Portresi/Gustav Klimt
Maria Altmann, Gustav Klimt'in şimdilerde Altınlı Kadın olarak da bilinen resimdeki model Adele Bloch Bauer'in eşi Ferdinand Bloch Bauer'in yiğeni. 2. Dünya Savaşı öncesinde Viyana'nın sanat çevresi ile oldukça yakın ilişkileri olan ve sanata son derece ilgi gösteren bir aile Bloch Bauer'ler. O zamanlar çeşitli ülkelerde ödüller almaya başlayan ve resimleri dünya çapında beğeni kazanan Klimt de bu ailenin yakın dostlarından. Adele'in altınlar içerisindeki bu portresini yapıyor ailenin isteği üzerine Klimt ve resim Adele'in erken ölümü sonrasında bile evde Adele'e ait olan odada sergilenmeye devam ediyor. Ta ki 2. Dünya Savaşı sırasında, Nazilerin Viyana'yı işgaline kadar. Bu süreçte Naziler, Yahudilere ait olan değerli olan her şeye el koyuyorlar. Bu göz alıcı Klimt tablosu da, savaş esnasında el konulan eserlerden sadece biri.

Neredeyse 60 yıl Maria Altmann Amerika'da kurduğu yeni hayatında, anılarıyla yaşamaya devam ediyor. Ancak 1990'ların sonunda Avusturya Hükümeti, savaş esnasında el konulan sanat eserlerini sahiplerine iade etme yönünde bir karar alınca, Maria Altmann da Bloch Bauer ailesinden hayatta kalan tek üye olarak bir itibar iadesi ve geçmişteki o acı günlerin bir özrü olarak ailesine ait Adele Bloch Bauer resmini  talep etmek istiyor. Bunun içinde avukat olarak Randy Schonberg'i tutuyor.
 
Viyana'da Belvedere müzesinde duran ve tüm dünyanın "Avusturya'nın Mona Lisa'sı" olarak gördüğü o resmi geri almak için sürdürülen hukuk mücadelesi gerçekten takdir edilesi cinsten. Başlangıçta müze yetkilileri, eserin Adele'in vasiyetine uygun olarak müzede tutulduğunu gerekçe göstererek Maria'nın talebini reddetmiş olsa da, Adele'in savaş başlamadan önceki talebinin dikkate alınmasının doğru olmadığı ve savaş sırasında tamamen ailenin isteği dışında Nazilerce resme el konulmuş olması bir şekilde kabul görüyor. Zaten Maria'nın da istediği bu. Resmin maddi değerinden çok, hiçbiri ile doğru düzgün vedalaşamadan ayrıldığı ailesinin geçmişine ait itibar iadesi onu daha çok ilgilendiriyor. Resmi de başlangıçta kendisiyle anlaşmış olsalardı Belvedere Müzesinde bırakacakken, 1998 yılında davayı kazanınca alıp Amerika'ya getiriyor ve New York'taki Neue Galeriye halka açık şekilde sergilenmek kaydı ile oldukça yüksek bir bedele satılıyor. (Resim hakkında daha detaylı bilgiye isterseniz buradan ulaşılabilirsiniz.)
 
2. Dünya savaşı sırasında o kadar çok esere bu şekilde el konulmuş ki... Bir diğer film de işte bu eserleri kurtarmak için savaşın son günlerinde yola çıkan 7 adet sanat adamından oluşmuş "Hazine Avcıları" ekibi hakkında. Aynı adlı film 2014 yılında çekilmiş. Oyuncu kadrosu da oldukça zengin. George Clooney, Matt Damon, Cate Blancet, Bill Murray, John Goodmann... Ekip, 2.dünya savaşı süresince Nazilerin bir şekilde yağmaladığı 5 milyonun üzerinde sanat eserini kurtarıyor büyük bir başarıyla.
 
Filmin bir yerinde George Clooney, hazine avcısı olarak toplanan ekibe şöyle diyordu;
"Bu görev başarıya ulaşsın diye verilmedi bize. Yani daha açık olsalar şunu söyleyeceklerdi. Diyeceklerdi ki, 'Bu kadar çok insan ölürken, kim takar sanat eserini?' Ama yanılıyorlar. Çünkü esas bunun için savaşıyoruz burada. Kültür mirasımız ve medeniyetimiz için. İstersen tüm bir jenerasyonu ortadan kaldır. İstersen evlerini yerle bir et. Bir şekilde yeniden çıkarlar karşına. Ama insanların eserlerini yok edersen, tarihlerini yok edersen o zaman hiç var olmamış gibi olurlar. Havada uçuşan küller gibi. Hitlerin istediği bu zaten. Bizim de izin vermemiz gereken şey bu olmalı."  

Ne denebilir başka? Savaşlarda bu kadar çok insan ölürken, gerçekten sanat eserlerini kimsenin umursadığını sanmıyorum. Çoğu, insan ömründen daha uzun bir geçmişe sahip o güzelim eserlerin, insanlar kadar hayatlarına devam etme hakkı yok mu gerçekten? Yerle bir olmuş Suriye topraklarına gitme fırsatım hiç olmamıştı. Ama Şam ve Halep'in dillere destan güzelliğini duyuyor ve merak ediyordum. Ne kaldı şimdi o güzelliklerden geriye? Tamam Azzam'ın fotoğraflarına yansıyan toz-toprak ve bolca acıdan başka...

Sanatı ait olduğu yerlerde görebilmek her dünya insanının hakkı. Aşağıdaki gibi yıkıntılar üzerinde yapılacak bir dans, hiç bir sanatçının eserine gerçekten esin kaynağı olmaz umarım. İnsanlık bundan çok daha fazlasını hak ediyor.
Tammam Azzam- Matisse's Le Dance (Fotoğraf buradan )
 

 
 
 
 

Yorumlar

  1. Çok üzüntü verici ve kaygı duyacağımız günlerin içinden geçiyoruz. Komşularımızda olup bitenler bizim de içimizi acıtıyor. Ama çevreme bakıyorum sanki insanlar alıştılar her şeye!. 'bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' dercesine bir tutum içindeler.

    Geçtiğimiz yıl bir AVM'de savaş sonrası harabeye dönen Halep'in resimlerini yapan Suriye'li sanatçılarla karşılaşmıştım. Resimleri yorumlarken, Halep'in yerle bir olduğu o savaş sonrası görüntüleri.. nasıl gözleri dolu dolu anlattıklarına tanık olmuştum. Yakınlarını ve her şeylerini kaybetmişlerdi. Ve bugün onlar sanatlarıyla, hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Üstte ki görüntüler çok etkileyici. Altınlı Kadın (Women in Gold) filmini de merak ettim ve not aldım, fırsat bulduğumda seyredeceğim. Çok anlamlı bir paylaşım olmuş bu sevgili Sonat. Teşekkür ederim. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Esin.
    Değerli yorumun için teşekkür ederim öncelikle. Gerçekten zor dönemlerden birini yaşıyoruz dünya olarak. Benim aklımın ve vicdanımın kabul edemediği, bu insanlığın neden benzer acıları kendine yaşatmak konusunda bu kadar ısrarcı olmaya devam ettiği... Her ne kadar gelişen teknoloji sonsuz bir ömür vaat etse de (üstelik çok öte bir zamanda değil 2029'da bu iş mümkün olacakmış) insanlık hala şu küçücük dünyayı paylaşmanın derdinde. 2.Dünya savaşında insanlar yüzyüze geldiklerinde birbirlerine zarar verememişler çoğunlukla. Ama şimdilerin savaşlarında kimse kimseyi görmüyor neredeyse... Uzaktan güdümlü bombalar gidiyor, hedefte ne var ne yok yok ediyor. Bu şekilde, acıyı yaşayanla yüzleşmeyince hissetmek de gerekmiyor. Çok can yakıcı bir durum gerçekten.
    Maria Altmann'ın hukuk mücadelesi, sözkonusu resim Avusturya'nın Mona Lisa'sı olunca, oldukça dikkat çekmiş gerçekten. Birkaç belgesel de izledim ben kadıncağız ölmeden önce çekilmiş. Bu resim dışında da Bloch Bauer ailesinin el konulmuş bir çok resmi ve değerli eşyası var aslında. Ama bir simge olması açısından dava tamamen bu resim üzerinden yürütülmüş. Bence keyifle izlersin sen de.

    Sevgi ve dostlukla.

    YanıtlaSil
  3. Öyle bir hale geldik ki umutsuzluk yan kapıda oturan bir komşu gibi oldu bize. Bu yaşadıklarımıza inanmak zor geliyor bana. Dünya çıldırmış olmalı diyorum. Daha fazlasını başka sebeplerden söyleyemiyorum ne yazık ki. "Sanat mı?" diyorum böyle anlarda. İnsanların insanlara saygısı kalmadı. Sanki her birimizin içinden vicdanımı çekip aldılar da sadece maddi şeyler peşinde koşar olduk. Oysa insan bu değil ki! Acaba bir gün başımızı gömdüğümüz kumdan kaldırır da güneşe döndürmeye çalışır mıyız yüzümüzü? Bilemiyorum. Sevgi varken neden kavgayı, nefreti seçiyoruz? Neden sesimizi gittikçe yükseltiyoruz? Yaşımız mı böyle düşünmeye sebep bilmiyorum ama kaçıp gidesim, insanın olmadığı bir yerlerde yaşayasım var. Hayatımızın hızını biraz düşürmeliyiz belki de.
    Ve haklısın iyi ki sanat var. Çoğunluk farkında olmasa da bizim gibi insanlara şifa oluyor bazı şeyler...
    Sevgiyle kucaklarım Sonatcım.

    YanıtlaSil
  4. Ah Özlem'cim, hepimizin içinde söylenecek çok söz var ama susmayı seçiyoruz ne yazık ki. Susarken attığımız çığlıklar, kocaman bir koro oldu artık. Yine de umutsuzluğa kapılmayı yediremiyorum kendime ve güzel şeyleri görmek için çabalıyorum. Ataol Behramoğlu'nun çok güzel bir şiiri var kızına yazdığı "Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım/ Sevincin ürünüdür insan nefretin değil kızım/Zulmün önünde dik tut onurunu/Sevginin önünde eğil kızım" diye... Bir gün tüm insanların sevginin önünde eğilecekleri gibi naif bir arzuya sımsıkı sarılmamız lazım. O güne kadar bildiğimiz tüm korunma yöntemleri ile dik durmaya devam...

    Sevgi ve dostlukla Özlem'cim...

    YanıtlaSil
  5. Yine çok güzel içimize dokunan bir yazı olmuş Sonat'cığım. Bahsettiğin iki filmi de çok severek izlemiştim. Yaşanan onca acı varken hala filmlerden kitaplardan sanat eserlerinden konuşuyorsak yaşadığımızı hissetmek için. Biraz soluk alabilmek için.Geriye ne kalır edebiyat olmasa müzik olmasa sinema tiyatro olmasa..Kavruk anlamsız kupkuru bir hayat o zaman yaşamayalım daha iyi. Aylin

    YanıtlaSil
  6. Aylin'cim öyle karışığım ki bu aralar. Bir an umutla doluyorum, sonra yine yüzümü asacak, canımı sıkacak bir şeyler oluyor. Sanırım çoğumuz böyleyiz bir süredir. Güzelliklere tutunmak dışında bir şey gelmiyor elimizden. Güneşi izleyen günebakanlar gibi, gönlümüze iyi gelenlerin peşinde gözlerimiz...

    Dostluğunla yüzümü güldürenler, yüreğimi ısıtanlar arasındasın. Sağ olasın.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK'a Yolculuk

Doğu'nun Kıyısında Bizi Bekleyen Köylere Doğru...(Divriği - Kemaliye Gezisi)

Körfez'in İncisi: Karamürsel