Disneyland'ı Görmeden Büyüyerek Çocukluk Etmişim...*


Çocuk olamadan büyüdüm sanki ben. İlkokula seksenlerden önce başlayan her büyük şehirli gibi, büyüklerin sokaklardaki çocuklara zarar verebilecek tehlikeli oyunları nedeniyle, sokağın keyfinden kısmen yoksun, apartman içinde oynanabilen oyunlarla geçti çocukluğum. İp atladım, beş taş oynadım... Ama bolca hayal kurdum. Kendime oyun kahramanları yarattım. Bazen kendim, kahraman oldum.

Televizyon girince hayatımıza, çizgiden yaratılan harika dünyaların keyfine vardım. Heidi'yi , Şeker Kız Candy'i, Arı Maya'yı, Tom ve Jerry'i, Pempe Panter'i, Taş Devri kahramanlarını tanıdım... Onların da dünyası, benim hayal dünyamdan farklı gelmedi bana. İyi olanların kazandığı ve mutlu olduğu hayatlardı hepsi...

Yıllar geçip büyüdüğümü sandığımda, erkenden olgunlaşmak zorunda kalan o çocuğun sesi oldu hep kulaklarımda. Attığım her kahkahada, yediğim her pamuk şekerde, izlediğim her çizgi filmde, çocukluğum göz kırptı bana... Çocukları mutlu etmenin, dünyada her şeye bedel olduğunu düşündüm ve tüm çocukları koşulsuz sevdim bu yüzden. Ama bazılarını daha çok sevdim.  (Ne yapayım ben de insanım😊 )


Gülüşüne, bakışına, duruşuna kurban olduğum Aslı'cığım çocukluğuna veda etmek üzereyken yaptığımız Paris -Disneyland gezisinden bende kalanlara dair bu yazı... (Şimdilerde, harika bir genç olmuşken yazıyı/fotoğrafları paylaştığım için özür dilerim ondan. Ama bu ortak anımız burada da kalsın istedim)

2014 yazında yapılmış Paris gezisinin bir günü bu aslında... Sonradan umarım Paris'e dair anılarımı da paylaşabilirim burada. Yalnız değildik bu gezide. Hayatımın büyük bir kısmına tanıklık eden ilkokuldan beri arkadaşım Safir, onun kardeşi Sevnur ve Sevnur'un kızı güzel prensesim Elif de bizimleydi.

Paris'te harika bir ev kiraladık bu gezi için. Umarım ona ait detayları da Paris'e dair yazımda anlatırım. Aslı ve Elif olmasaydı, Paris'e gittiğimde Disneyland'a gitmeyi düşünür müydüm? Sanmıyorum... Ama orada geçirdiğim günden de pişman değilim😉


Sabah 9:00 gibi çıkabildik evden. Evin hemen yakınındaki "Convention" istasyonundaki otomatik makinadan,  Disneyland'a giden metro ve trende geçecek biletlerimizi  aldık. 2 kere aktarma yapmamız gerekiyor. Yolculuk da yaklaşık 1 saat 15 dakika  civarında sürüyor. Convention (12) no.lu hatta. Aynı hattaki "Pasteur"  istasyonunda inip, 6. hatta geçiyor ve "Nation" istasyonuna kadar gidiyoruz. Buradan da bizi Disneyland'a götürecek RER-A hattındaki trene biniyoruz. Trenin son durağı  Marne la Valleé, Disneyland'ın durağı. Trenden inince ne tarafa gideceğim diye düşünmeye gerek yok, kalabalığı takip etmek parkın girişine ulaşmak için yeterli oluyor.


Park kapısı ve gişeler sandığımız kadar kalabalık değil. Disneyland'da iki adet eğlence parkı var. Biri Disneyland Park, diğeri Walt Disney Studios. İlk park biraz daha küçük yaş gruplarını hedefleyen çizgi film tadında bir eğlence parkı. İkinci parkın hedef kitlesi ise doğrudan yetişkinler. Biz buraya zaten çocuklar için geldiğimiz için sadece Disneyland Park bileti alıyoruz. Tek park için günlük giriş ücreti yetişkinler için 59 EUR. Farklı bilet fiyatı alternatifleri için Disneyland'in buradaki linkine girip, gitmeden önce de bilgi edinilebilir. Grubun genç üyeleri de 11 yaşından büyük oldukları için burada yetişkin kategorisine giriyor. Ama bu ücreti ödedikten sonra, içeride geçirilen saatler boyunca, kuyruk beklemeye tahammül ettiğiniz her eğlenceye, hiç bir ücret ödemeden defalarca katılım sağlayabiliyorsunuz...




Park, girişinden itibaren bir masal dünyasına sokuyor insanı. Büyük bile olsanız, yüreğinizin kuytularında derin uykulara dalmış bir çocuk, içeri girmenizle birlikte kıpırdanmaya başlıyor.  Ne yalan söyleyeyim, parka girer girmez ben kendimi çocukken Pazar sabahları TRT'de izlediğim Kovboy filmlerinin içine düşmüş gibi hissettim. Gözlerim, Park haritasından Main Street olarak tanımlandığını öğrendiğim bu bölümdeki binalardan, elinde-belinde tabanca ile çıkacak kovboyları, şerifleri ve kabarık elbiseli, şapkaların ardına saklı toplu saçlarının lüleleri enseden salınan zarif kasaba kadınlarını aradı.



Park girişindeki bu 19. yüzyıldan kalma Amerikan kasabası, hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar ve lokantalarmış aslında... Acıktığımızda ya da eğlencemiz bittikten sonra, burada çokça zaman geçireceğiz nasıl olsa diye, ilk olarak park etrafını gezdiren trene binmeyi tercih ediyoruz. İstasyonlardaki görevlilerin  dönem kıyafetleri ile yolcuları karşıladığı tren, bütün Disneyland Park'ının etrafında bir tur atıyor. Park içinde olan biten konusunda fikir sahibi olunuyor, dileyen dilediği yerde inip, sonraki trene tekrar binebiliyor.





Bizim bu tren gezisi esnasında gözümüze kestirdiğimiz etkinlik "Big Thunder Mountain", Disneyland'daki tek riskli atraksiyonumuz oluyor. Bundan sonraki etkinliklere açıkçası gitmesek de olur dedirtecek kadar adrenalin salgılıyoruz burada.  En azından çocuklara eşlik etmek için gönüllü olan benim için yeterli bir adrenalin bu. Çocuklar çok mutlu oldular, ama ben bir daha kolay kolay binemem sanırım böyle bir alete... (Yukarıdaki fotoğraf tren içinde habersiz çekilmiş. Çıkınca veriyorlar eline. Bir etrafımdakilere bakın, bir de bana.  Gerçekten çok korktum 😱)







Parkta yaklaşık 7 saat geçiriyoruz. Kuyruğu az olan, riskli olmadığını düşündüğümüz, çocukların yüzünde gülümseme yaratan her etkinliğe katılıyoruz. Bu eğlencelerin arasında hem sabahtan hem de öğleden sonra, Disneyland film ve çizgi film kahramanlarının kostümlerine bürünmüş park görevlilerinin,  iki farklı temada hazırlanmış harika müzikler-danslar eşliğinde park içerisindeki insanlara sundukları enfes bir geçit törenlerini de izleme fırsatı buluyoruz. Tüm park çalışanları öyle güleryüzlüler ki, her yaş grubundan, her ülkeden çocukla müthiş bir etkileşimleri oluyor. Burada geçen saatler boyunca, dünyada kötülük, savaş, yoksulluk, açlık gibi kavramlar hiç yokmuş gibi hissediyorsunuz. Havada sonsuz bir "mutluluk"  hakim. Bu mutluluğun arasına serpiştirdiğimiz, yemek, dondurma, mağazalar, bahçeler ile dolu dolu, eğlenceli bir gün oluyor hepimiz için.







Bizim Paris'miz bu olmasa da, çocukların yüzlerindeki mutluluk için "değdi" diyeceğimiz bir gün sonuçta. Belki daha küçük yaştaki çocuklarla gidildiğinde, Disneyland yakınlarındaki otellerde kalıp, bir kaç gün parkın keyfini çıkarmak istenebilir ama, bizimkiler artık gençliğe adım atmış oldukları için, onlara da bir günlük eğlence yeterli geliyor.


Bir büyük oyun bu yaşamak dediğin. (**) Hakkını verebilmek için, ara sıra çocukluğa doğru kısa yolculuklar yapılmalı bence. Kim bilir belki çocukken oynayamadığımız, kurallarını bilmediğimiz oyunlardan ötürüdür, zaman zaman yaşarken tökezlemelerimiz... Oyun dışı kalmamak için içinizdeki çocuğun sesine kulak verin derim ben. ❤

Güzel yolculuklardan birinde görüşmek ümidiyle...


(*) Turgut Uyar'ın "Düşünüyorum da büyüyerek çocukluk etmişiz" sözünden uyarlanmıştır.

(**) Gülten Akın - Deli Kızın Türküsü


Yorumlar

  1. Hayatta en az bir kez EuroDisney deneyimi yaşanmalı diyorum. :) Hem de bunu ben diyorum. Yıllarca Paris'e gittim, geldim, bir kere bile Euro Disney'e gideyim demedim. Sonra durdum, durdum çok ama çoook soğuk bir Ocak ayında dört anne- dört oğlan düştük yollara. Çocuklara altı-yedi yaşında ancak. Yanılmıyorsam. Allahım Sonat, nasıl bir soğuk. Kuzey'e"Oğlum elini, ayağını sokma sulara!" dedim. Dememle üstü buz tutmuş suyun içine soktu eldivenli elini. Yeni eldiven al, elini ısıt derken botlarıyla suyun içine girdi. Ne çorap kaldı ıslanmadık ne de bot. Koştur, koştur girdik bir mağazadan içeri. Plastik Cars çizmelerine bayıldık parayı :) İki de çorap donan ayaklara. Daha önceden adımı yazdırdığımız bir tren vardı binilecek. Baktık saati gelmiş. Zorla yetiştik trene. Bir bindik ki, tren değil bildiğin roller coaster. Ne düşünceler geçti o birkaç dakika içinde aklımdan. Oğlan aklını yitiriyordu. Hayatımda hiç o kadar korkmadım. Çocuk resmen oturduğu yerde küçüldükçe küçüldü; şimdi düşecek diye geçirdim hep aklımdan. İndiğimizde yeri öpecektim nerdeyse. Öyle korkmuş ki çocuk, "Hadi anne otelimize gidelim ben çok yoruldum." dedi. :)
    Ayrıldık gruptan bir kafeye oturduk, iki sıcak çikolata aldık. Ancak kendimize geldik.
    Dönüşte de havaalanında kar yüzünden on sekiz saat mahsur kaldık. :)
    Euro Disney hep çok güzel hatırlarım.
    Diyeceğim çok güzel zamanda gitmişsiniz. :) Kışın asla, hahahaa :)

    YanıtlaSil
  2. Muhtemelen aynı şeye bindik Özlem. Trenin tepetaklak durduğu her an, biraz daha hareketsiz kalalım diye dua ettim:-) İndiğimde aynı duyguyu (yeri öpmek) ben de yaşadım. Ama, ne hikmetse allak bullak olmuş halde inen bir ben vardım sanki. Herkes keyfi yerinde kaldığı yerden devam etti eğlenmeye. Ben, ertesi gün zona benzeri bir şey çıkardım... Öyle diyeyim ve bitireyim bu korku mevzuunu.

    Sevdiklerimizle geçen her an çok güzel yine de. Böyle bir yaşanmışlığın anılarım arasında olmasından dolayı ben de mutluyum.

    YanıtlaSil
  3. Ben Gülten Akın dizesine takıldım kaldım desem..Bu büyük oyun ne oyunmuş ama.

    Teşekkkürler, özellikle şu metro işini ayrıntılı yazmanız çok güzel ve Avrupa'da güneş mi açıyormuş?? Şaşırdım (İmza: Kafası karışık yorumcu)

    YanıtlaSil
  4. Teşekkür ederim☺️ Oyunun kurallarını bozanlar çok fazla olsa da, oyunda kalmak için değil mi tüm bu çabalarımız?

    Sevgi ve dostlukla❤️

    YanıtlaSil
  5. Sonat cim tekrar merhaba. Gordugun gibi artik sayfana gunluk duzenli ugruyorum. :)

    Disneyland gercekten guzeldi. Roller coaster kismini 1998de dehsetle tecrube etmistim. Bu gezide binmemek ise benim kazanimim oldu. Gittigimiz sene 'hala' guzel bir seneydi. Burada yasadigimiz tum olumsuzluklara ragmen. Sonra hem burasi hem de dunya kararmaya basladi. Biz dunyaya gore daha hizli karardik ne yazik ki... :(

    Senin yazilarina da yansimis bu durum zaten. Sanirim Porto idi, orada normal bir hayatin guzelligini gorup, hissedip ulkemizde bunun kayboldugu icin huzunleniyordun. Ayni seyler benim icin de gecerli. Kibritci kiz gibi bu kisa gezilerde guzel seyleri kisa bir zaman icin yasayip, hissedip buradaki karanlik soguga donuyoruz.

    Daha guzel gunler gormek dilegi ile... Sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. Burada yer almayı hakeden o kadar çok gezi günlüğü olunca sırada bekleyen, ufak ufak güncellemeleri arttırayım istedim😊 Malum gezme hızımla, buraya yazma hızım eşit olmuyor. Birgün tam zamanlı blog yazabileceğim günlerin hayalini kuruyorum böyle olunca...

    Ama Paris gezimiz de güzeldi be Safir'cim☺️ Tıpkı bir önceki gibi❤️ Bakalım bir dahaki gidişimizde nasıl anılar biriktireceğiz?

    Güzel günlere inancımızı kaybetmeyelim... Buna engel olan herşeye ve herkese rağmen😉
    Sevgiler canım arkadaşım❤️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK'a Yolculuk

Doğu'nun Kıyısında Bizi Bekleyen Köylere Doğru...(Divriği - Kemaliye Gezisi)

Körfez'in İncisi: Karamürsel