Hayal Kurmak Güzel Şey...

           
Bazı görüntülerin, kokuların insan üzerinde yarattığı etki gerçekten çok büyülü.

İnsan gezdikçe, anı biriktirdikçe, gördüğü yerler ve anılar birbirine karışmasın diye belki de, belleğin küçük bir oyunu olarak, o yerle ilgili en etkiliyici özelliği kaydediyor zihninin derinliklerine... Bir renk, bir koku, şarkı ya da... Bazen bir rüzgar... Bazen bir yüz...Sonra, ne kadar zaman geçerse geçsin üzerinden, hiç ummadığınız bir anda bile o kokuyu ya da o şarkıyı duyduğunuzda, benzer bir rüzgarla ürperdiğinizde, yüzünüze bir gülümseme yayılıveriyor veya gözleriniz doluyor bir anda...Yıllar önce gittiğiniz o şehre ait anılar, belleğinizin derinliklerinden çıkıp sizi hayallerinizde kısa bir yolculuğa çıkarıyor.

İşte bu yüzden; bindiğim her arabalı vapurda Bozcada'yı, yediğim her güzel yeşil zeytinde Kozak yaylası'nda Demirciler Köyü'nü, kavurucu sıcakta Adana'yı, bulutların üzerinde iken Gito Yaylasını hatırlarım... Siena sakız sardunyadır benim için, Cordoba yasemin... Prag kırmızı-siyah kiremit taşı, Amman sarı toz bulutu, Berlin gökkuşağıdır...Sulu sepken yağmurda St. Petersburg'u, pırıl pırıl güneşe rağmen içimi titreten soğukta ise Kiji adasını anımsarım... 

Birkaç yıl önce Haziran ayında gittiğim Paris'ten benim anı kumbaramda kalan da o yaz akşam üzerlerine yayılan mis gibi ıhlamur kokusu olmuştu. Çocukluk günlerimin Karamürsel'inden kalan bu koku, olgun bir kadın olduğumda Paris'te bulmuştu beni. Bir de Ankara'ya döneceğimiz sabah havaalanına gitmek üzere bizi alacak aracı beklerken kaldırım kenarında, ardındaki ıhlamur ağaçlarından daha yaşlı olması muhtemel zarif bir beyefendinin,  elindeki ortanca demeti ile ağır adımlarla önümden geçişi kalmıştı o tatilin anılarında... Amcanın yüzündeki ifade, elindeki çiçeği sımsıkı tutuşu, kılığı-kıyafeti öylesine etkilemişti ki beni, sezdirmeden bir fotoğrafını çekmiştim hemen.  Unutmuştum geçen zamanla bu görüntünün bende yarattığı huzuru. Hani geçen yıl sona ermeden, son iki-üç yılımın fotoğrafları, sonsuz evrende uçuşmayı seçmişti ya, elimde kalan anılarımı evdeyken düzenleyeyim derken   buldum bu fotoğrafı.

Fotoğrafa baktıkça da ilk gençlik günlerimden kalan alışkanlığım dile geldi...  Beyefendinin her yıl ortanca zamanında cumartesi sabahları evden buraya dört sokak boyunca, sırf bu bir demet çiçeği almak için yürüdüğünü, çünkü geçen Nisan ayında vefat eden eşinin en sevdiği çiçeğin bu beyaz-pembe renklerdeki ortancalar olduğunu, ortancaların renkleri pembeden mora hatta maviye dönene kadar bu bir demet ortancanın salondaki camın önündeki beyaz vazoya girmeye devam edeceğini, beyefendinin ortanca demetine yıllardır elini tutmaya alışkın olduğu sevgili eşinin eli gibi sarılmış olduğunu düşündüm.😊 (Selam olsun Pınar Kür'ün Taksim-Maçka öyküsünün uydurma isimli kahramanı Vildan'a) Belki beyefendinin gerçeği, çok daha güzel ve mutludur benim düşlediğimden. Ama tek bir hayata sıkışıp kalmaktansa,  bu şekilde kurgu hayatlarımızın olmasının da kime ne zararı var?

Bu beyefendi hala hayatta mıdır bilmiyorum ama, bende kalan bu resmi pencerenin ardından gördüğüm baharı bir anda yaza çevirdi. 💓  Bazı anlar, bazı insanlar hep olsun, bu fotoğraf da, o güzel günlerden bir anı olarak burada kalsın istedim.


 

Yorumlar

  1. Ah ne güzel, ne incelikli bir yazı olmuş bu Sonat! Baharı getirdin, yaza geçirdin gözümde. Ve her şehrin üstünde başka bir iz olması, o izin şehirleri birbirinden ayırması. Kurgu hayatlar da hayal kurmak da güzeldir bence. Hayatın renklerinin hayal etmenin içinde gizli olduğuna inanırım ben. Bu arada ortanca en sevdiğim çiçektir. Ortancalarımız da hayallerimiz de yola düşme heyecanımız da hiç eksik olmasın hayatımızdan.
    Seni bahar ılıklığı ve sevinciyle kucaklarım, bilesin :)

    YanıtlaSil
  2. Seviyorum tanımadığım insanlar için, benim gönlümden geçen hayallere uygun hayatlar kurgulamayı... Hayat çoğunlukla, hayallerden daha başarılı bir kurguya sahip olsa da, sanki daha katlanılır kılıyor bu yaşadıklarımı. Gördüğüm şehirleri, bende bıraktığı duygu ile anımsamak hoşuma gidiyor hep. Uslanmaz bir romantiğim bu açıdan. Fotoğraflarımın bir kısmını kaybettiğimde bu yüzden çok üzüldüm. Çünkü bana ait özel bir anı anımsatacak, başka bir göz için hiçbir şey ifade etmeyen bir sürü kare vardı içinde...Neyse, üzmeyeyim kendimi bunun için daha fazla.

    Ortanca sevgimiz ortak. Ama Ankara'da yetişmiyor ne yazık ki. Marmara'nın nemini istiyor. Karamürsel'de ortancalar ağaç olurdu. Yaz boyunca dallardaki o renk dönüşümünü izlemek de ayrı keyifti.

    Hep gezelim Özlem. Uzak, yakın fark etmez. Gezelim ve güzel anılar biriksin içimizde. Böyle bir kokunun, bir fotoğrafın peşine takılıp, mutlu olalım sonrasında da.

    Sevgi ve dostlukla.

    YanıtlaSil
  3. Çok beğendim.. Teşekkürler Sonat Hanım.. Tebrikler.. 👏👏👏💐🙂

    YanıtlaSil
  4. Ben teşekkür ederim Fatih Bey, zaman ayırıp okuduğunuz ve yorum bıraktığınız için...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK'a Yolculuk

Doğu'nun Kıyısında Bizi Bekleyen Köylere Doğru...(Divriği - Kemaliye Gezisi)

Körfez'in İncisi: Karamürsel