Mektupla gelen dostluk

Çok hayal kurulan, bolca kitap okunan bir çocukluk döneminde, harçlıklarımdan artırdığım para ile, denk geldikçe aldığım tek dergiydi "Milliyet Çocuk". Şimdilerde hayal meyal hatırladığım dergi bölümlerinde çizgi romanlar, genel kültür bilgileri, çocuk edebiyatının seçkin örnekleri, benim yaşıtım sayılabilecek çocukların yaptığı resimler, yazdığı öyküler ve şiirler olurdu. Bir de derginin arkalarında mektup arkadaşı arayan çocukların çağrıları... 
 
Okuduğum her sayıda, çocuk dünyamın zenginleştiğini fark ederdim. Ama hayatımın en büyük değişikliğini 1981 yılının Ekim ayında aldığım dergi sonrası yaşadım. Derginin arkasındaki bir mektup arkadaşı çağrısı, nedense diğerlerinden daha çok ilgimi çekti. Yakın bir zamanda Bulgaristan'dan göç ettiğini ama şimdilerde İstanbul'da yaşadığını söyleyen Filiz adlı kıza mektup yazmak ve bu sayede onunla arkadaş olmak istedim.  😊 
 
 
İşte her şey o çağrıya yanıt veren bu mektupla başladı. Yaklaşık 10 yıl sürdü mektuplaşmalarımız. Şehirler arası telefonların "yazdırıldığı" dönemlerdi. Sadece doğum günlerimizde ya da bayramlarda arardık birbirimizi. Santralde görevli kişiye konuşmak istediğimiz numarayı yazdırır ve beklerdik. Görevli, hatların uygunluğuna göre bazen 3 bazen 5 saat sonra ancak sağlayabilirdi görüşmenin gerçekleşmesini.  Kısacık, ürkek cümlelerle yapılan karşılıklı kutlamalar olurdu o bekleyişlerin sonunda söze dökülenler... Yine bu süreç içerisinde birbirimizi birkaç saatliğine görme şansımız da oldu. Bir seferinde ben İstanbul'a gittim, bir kere de o Ankara'ya geldi. Ama biz en çok birbirimize yazmayı sevdik.  
 
Sevinçlerimizi, kederlerimizi, korkularımızı, heyecanlarımızı en çok da hayallerimizi yazdık birbirimize. Sonra araya hayat girdi. Mektuplar kesildi. 😢 Yaklaşık 10 yıl, ondan yeniden haber alabilmeyi, tesadüfen bir yerlerde onunla karşılaşmayı umdum. Olmadı. Ta ki bir rüyaya kadar.
   
Rüyamda Filiz'le telefonla konuşuyordum. Konuşurken de "seni bulmanın bu kadar kolay olduğunu bilseydim, araya bu kadar zaman girmesine izin vermezdim." diyordum. Heyecanlandırdı bu rüya beni. Kimsenin birbirine mektup yazmadığı günlere gelmiştik. Ama internet, cep telefonu gibi ileri teknolojiler vardı hayatımızda. Dünyanın öbür ucuyla bile görüşmek çok kolay ve hızlıydı artık. Kısa haberleşmeler için mesaj atıyorduk cep telefonundan, detaylı yazışmaları epostalarla sağlıyorduk. Benim gibi romantik bir kaç kişi dışında, bir çokları kağıt-kalemi rafa kaldırmıştı çoktan.
 
İşe gittiğimde bir mucize gerçek oldu. İnternetten döküm aldığım 200'e yakın telefon numarası içinden aradığım ilk numaradan Filiz'in kız kardeşi Sebile çıktı. 👌 Sebile bana Filiz'in cep telefonu numarasını verdi ve santral  memuruna şehirler arası telefon yazdırılan bir dönemde bırakılan dostluk, o günden sonra cep telefonu aramaları ile devam etti. Artık birbirimize epostalar gönderiyor, mesajlar atıyoruz... Bulduğumuz uygun zamanlarda yaşadığımız şehirlerde ya da bambaşka yerlerde görüşüyoruz. 💓
 
Neden anlattım bunları? Çünkü bu can dostum, benim ona gönderdiğim mektupların hepsini saklamış. Bana tarih sırasıyla yazdığım tüm mektupların fotoğraflarını gönderdi peyderpey. Bu mektuplarla ben de kişisel tarihimle yüzleştim tekrar. Çocukluğumun, ilk gençliğimin tüm hayallerini, korkularını, tedirginliklerini, sevinçlerini yeniden yeniden yaşadım. Tüm mektuplarımda gözyaşlarım sel olup aktı. Çoğunda gülmekten, ama bazı mektuplarda da hüzünden…
 
Birisiyle dost olmak için öyle günleri, ayları, yılları dip dibe geçirmek gerekmiyor işte. Sözcükler her zaman en güçlü iletişim aracı… Bazen yanındaki insanla konuşup anlaşamıyorsun ama, hiç görmediğin ya da çok sınırlı olarak gördüğün birine hayatının kuytularından çıkardığın her şeyi anlatabiliyorsun. Yokluğu içinde derin acılar yaratıyor, tüm koşulları zorlayıp yine hayatında olmasını istiyorsun. O samimiyet ulaşıyor karşı tarafa ve hayatının neredeyse 40 yılına tanıklık ettiriyorsun. Bir çok yazarı, roman kahramanını dost bellemek bu yüzden işte. Sözcüklerin hayat verdiği insanlar var bu dünyada. Benim gibi edebiyatın büyülü dünyasında gezinmekten hoşnut olanların  hayatına yön veren görünmez kahramanların sayısını kim bilebilir?
 
Geçen sene izlediğim harika bir film vardı işte tam da bununla ilgili. “Kesişen Hayatlar” olarak girmiş vizyona . Orijinal adı ise bir posta adresi “84 Charing Cross Road”. Anthony Hopkins ve Anne Bancroft başrollerde oynuyordu. New York’ta yaşayan eski kitap düşkünü yazar Helene Hanff’ın (Türkçeye çevrilmiş bir kitabının olmaması üzücü) Londra’da 84 Charing Cross Road adresindeki Marks & Co.  adlı kitapevi çalışanları ve özellikle kitapevinin yöneticisi Frank Doel ile yıllar boyunca mektuplaşarak kurulmuş dostluğunu anlatıyordu film.
 
 
Zarafetin, tutkunun, dostluğun, hayata dair paylaşılacak tüm güzelliklerin görünür olduğu, gerçek bir yaşam öyküsü aslında anlatılan. 20 yıl boyunca sadece mektuplar aracılığı ile kurulan bir dostluk var ortada. Helene Hanff bu özyaşam tecrübesini, Frank Doel’in ölümünden ve Marks&Co. kitapevinin kapanışından sonra (şu anda bu adreste McDonald’s var) ilk defa gidebildiği Londra’da yaşadığı hüzün sonrasında yazmış. Bu otobiyografik kitaba kadar yazdıkları pek öyle ilgi görmemiş. Ama bu kitaptan sonraki 6 otobiyografik kitabı oldukça beğenilmiş. Tiyatrolara, filmlere konu olmuş.
 
Hayat bu işte! Tüm kalbinle, samimiyetinle yaşadığında karşına çok güzel süprizler çıkarıyor. Onları görebilmek, gördüklerine kıymet verebilmek ise senin seçimin…
 
Ben, bu yoldaki tüm seçimlerinden ötürü mutluyum. Bu da buradan kayıtlara girsin istedim. 😉  
 
Canım Filiz'im 💗


 

Yorumlar

  1. Dostlarımız, kendi seçtiğimiz kardeşlerimiz ya, ben de seni işte öyle seviyorum can kardeşim 💗

    YanıtlaSil
  2. Hala bisiklete binmeyi şöyle böyle biliyorum. Basketbolu izlemekten hoşlanıyorum. Ivır zıvır biriktirmekte üstüme yok. Kitapsız bir hayat düşünemiyorum bile... Bir tek televizyonla arama ciddi soğukluk girdi. Beni nasıl bildiysen öyle devam ettim hayata:-) Ama sen bu kısacık tanıtımın arkasındakini gördün ya... Canımsın 💓

    YanıtlaSil
  3. 'Birisiyle dost olmak için öyle günleri, ayları, yılları dip dibe geçirmek gerekmiyor işte. Sözcükler her zaman en güçlü iletişim aracı… Bazen yanındaki insanla konuşup anlaşamıyorsun ama, hiç görmediğin ya da çok sınırlı olarak gördüğün birine hayatının kuytularından çıkardığın her şeyi anlatabiliyorsun.'

    Herkesin herseyi/herkesi sahiplenmek/yonetmek/kontrol etmek/tuketmek istedigi gunumuzde dip dibe olmamak ve sevgi ve saygiyi bu sekilde korumak zaten onemli ve olumlu bir insan davranisi. Dostlugunuzun hep surmesi dilegi ile. :)

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürler Safir'cim. Bu şekilde geçmedi mi zaten seninle de 40 yılımız?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK'a Yolculuk

Doğu'nun Kıyısında Bizi Bekleyen Köylere Doğru...(Divriği - Kemaliye Gezisi)

Körfez'in İncisi: Karamürsel